EVDEN
Üstünde eşofmanı, elinde sigarası ile evlerinin salonlarında maillere yanıt yetiştirmeye çalışanlar, kucağında bebeği ile zoom toplantısına katılanlar daha özgür bireylere mi yoksa iş hayatı ve özel hayat arasına sıkışmış modern kölelere mi dönüşüyor?
Pandemi hayatımıza girene kadar evden çalışma bir tercih iken kısa sürede milyonlarca insan bu çalışma biçimini deneyimlemek zorunda kaldı. Fiziki bir ortama, bir mekâna sahip ofislerin ve iş yerlerinin birçoğu küçültüldü bir kısmı da kapandı. Evden çalışma artık isteğe bağlı olmaktan çıkıp çoğunlukla işverenler az da olsa çalışanlar tarafından talep edilen, koşul olarak öne sürülen bir iş formatı haline geldi. Neredeyse her ev bir ofise, iş yerine dönüştü.
İş hayatında giderek daha da yaygın hale gelen bu çalışma biçiminin bireye, bireyin özel dünyasına ve toplumsal ilişkilere etkileri fark edilmeye başlandı. Günlük rutinler, alışkanlıklar, sosyal etkileşimler bu yeni iş formatına uygun hale getiriliyor, bireylerin eşleri, çocukları, arkadaşları ve evcil hayvanlarıyla olan bağı farklılaşarak yeni bir sosyolojik olguya dönüşüyor. Yüz yüze hiç tanışmadığımız, kimi zaman sadece sesini duyduğumuz ya da WhatsApp gruplarında yazıştığımız çalışma arkadaşlarımız; zoom toplantıları, interaktif brifingler, bir zamanlar distopik dünya olarak kurgulanan filmlerin, kitapların gerçek tezahürleri olarak hayatımızda yer almaya (kimi zaman da tek bir tuşla kaybolmaya) başladılar. Kısa molalarda hızlıca hazırlanıp bilgisayar başında soğuyan yemekler, salonun her tarafında unutulmuş kahve fincanları, zoom toplantılarına birer maskot gibi katılmak durumunda kalan bebekler, monitörleri işgal eden kedilerle birlikte “ev” alışılagelen özel bir yaşam alanının dışında bambaşka bir mekâna dönüşüyor.
Yusuf Aslan
Lerna Babikyan
Şeylerin hareketini takip eder, içindeki hareketi gözlemler... Okyanusun suları ile birlikte salınma niyetindedir, bu arayüzü yaymak onun için yapmak ve yaşatmaktan geçer...Kolektif bir dansa katılan bağımsız ve birbirine yeryüzü ile bağlı bedenlerdir önerisi, anlatmak ve paylaşmaktır yaşam mottosu, anlatımın dili hareket ve devinim. Kendini antik bir geleneğin analog bir devamı olarak görür... Yazar olabildiğince... Kabul etmiştir her şey ve herkes tarafından anlaşılamayacağını, belki bu hayatta bazıları ile hiç buluşamayacağını... Bazen sayfaları dinler sessizce bazen çimenlerin hareketine bırakır kendini, aralarında usulca büyüyen bir çiçek olmak, zamanı geldiğinde yeniden ve yeniden açmak üzere...
Mustafa
Merhabalar, ben Mustafa Aydın. 26 Eylül Sonbahar’ında, 1990 yılında, İstanbul’un güzide ilçelerinden Beykoz’da doğdum. Üç kardeşiz ve iki çoçuk babasıyım. Hayatımdaki mücadelem pandemi zamanında daha çok arttı. Eşimden ayrılarak büyük bir sorumluluk altına girdim. Evden çalışmayı seviyorum ve bu sayede çocuklarımla ilgilenebiliyor, onları vatana millete hayırlı birer evlat, örnek bireyler olarak yetiştiriyorum… Siyaset hiç bana göre bir şey değil, çok da konuşulmasını açıkçası sevmiyorum, günün sonunda en yakınınla küs ayrılabiliyorsun. Aşk mı ? Aşkı bulduk, yaşadık fakat sonunu iyi getiremedik…
Masum Yıldız
Hayatımın dönüm noktalarından biri, belki de en büyüğüydü evlilik… Nihayetinde evlendik ama yara bandı çeker gibi hızlıca geçmedi bu değişimin yol açtığı hasar. Alışamadım yatağı, evi, hayatı biriyle paylaşmaya… İki ayı devirmiş, galiba bu durumla artık başa çıkabiliyorum dediğim anda ise yeni gündem patladı: Pandemi! Artık gündüzleri de evdeydim ve kaçacak yerim yoktu. Evden uzakta 2 günlük bir kaçamak bile planlayamazdım. Tabii ki bununla yetinmedim, bir gün baba olacağımı öğrendim ve hayatım film şeridi gibi gözümün önünden geçti… Her neyse oğlanla artık alıştık sayılır birbirimize, evden çalışırken annesi bir anda onu kucağıma bomba gibi bırakabiliyor. O da iki hareketle bilgisayarda benim hiç karşılaşmadığım dosyaları, uygulamaları açabiliyor... Peki ben bunları yaşarken eşim bu süreçte ne yaptı? Tabii ki daha ağırlarını yaşadı ve üstüne bir de benim eserlikli halime katlandı. Benden güçlü olduğunu zaten biliyordum ama bu kadar yıkılmaz olabileceğini düşünmemiştim… Bazen mutlu muyum diye soruyorum kendime fakat verecek cevap bulamıyorum. Hayat gibi mutluluk/mutsuzluk da sanırım ne beyaz ne de siyah.
Tülin Karagüllü
Feldendrais/Bones for Life Uygulayıcı ve Klinik
Somatik Hareket Eğitmeni
11 yaşından beri bedenim ile ilgili çalışmalar yapıyorum. 14 yaşımda skolyoz teşhisim konuldu. 30 yaşımda bu şekilde devam edersem yere kambur bakacağım doktor tarafından söylendi. Feldendrais temelli Bones for Life uygulayıcı ve Klinik Somatik Hareket eğitmeniyim… Postür bozuklukları, duruş bozuklukları (kamburluk, kifoz,skolyoz,lordoz ) gibi problemleri olanlar ve ağrıları olan kişiler ile çalışıyorum. Benim çalışmamın diğer çalışmalardan farkı sinir sistemine hareket modeli göndererek iskelette ve kasta kalıcı değişiklik yapmasıdır… Pandemi başlayınca online iki atölye yarattım. Dik Durmak Atölyesi ve Bedeni İyileştirme Atölyesi… Hayatım salonumda geçiyor…Pandemiyi avantaja çevirenlerdenim. Yaptığım atölyeler ve tanıtımlar sayesinde bu dönemde tanınmaya başladım. Sonrasında da hâlâ online atölyelerim çok ilgi çekiyor… Bedenime aşığım ve tüm bedenlere. Beden benim için güzellik ve şefkat demek. Ve en ufacık iyi davranışta verdiği şefkatli tepkiye bayılıyorum… Bedende her bir parçanın birbirine bağlı olduğunu bedensel olarak biliyorum. Biricik ve bütünün parçası olduğumu hem bedensel hem var oluş olarak biliyorum. Bence bu da aşk demek.
Lerna Babikyan
Şeylerin hareketini takip eder, içindeki hareketi gözlemler... Okyanusun suları ile birlikte salınma niyetindedir, bu arayüzü yaymak onun için yapmak ve yaşatmaktan geçer...Kolektif bir dansa katılan bağımsız ve birbirine yeryüzü ile bağlı bedenlerdir önerisi, anlatmak ve paylaşmaktır yaşam mottosu, anlatımın dili hareket ve devinim. Kendini antik bir geleneğin analog bir devamı olarak görür... Yazar olabildiğince... Kabul etmiştir her şey ve herkes tarafından anlaşılamayacağını, belki bu hayatta bazıları ile hiç buluşamayacağını... Bazen sayfaları dinler sessizce bazen çimenlerin hareketine bırakır kendini, aralarında usulca büyüyen bir çiçek olmak, zamanı geldiğinde yeniden ve yeniden açmak üzere...
Lerna Babikyan
Şeylerin hareketini takip eder, içindeki hareketi gözlemler... Okyanusun suları ile birlikte salınma niyetindedir, bu arayüzü yaymak onun için yapmak ve yaşatmaktan geçer...Kolektif bir dansa katılan bağımsız ve birbirine yeryüzü ile bağlı bedenlerdir önerisi, anlatmak ve paylaşmaktır yaşam mottosu, anlatımın dili hareket ve devinim. Kendini antik bir geleneğin analog bir devamı olarak görür... Yazar olabildiğince... Kabul etmiştir her şey ve herkes tarafından anlaşılamayacağını, belki bu hayatta bazıları ile hiç buluşamayacağını... Bazen sayfaları dinler sessizce bazen çimenlerin hareketine bırakır kendini, aralarında usulca büyüyen bir çiçek olmak, zamanı geldiğinde yeniden ve yeniden açmak üzere...
Ceren Kukul
Bilgisayar Mühendisi
Evden çalışan bir bilgisayar mühendisiyim. İşimin içeriği, uzaktan bağlantı yaparak sunucuların “up to date” ve “up&running” kalmasını sağlamak. Pozisyonum gereği sadece bilgisayarımın yanımda olması yeterli oluyor… Üniversitede okurken hayallerimden biri uzaktan çalışabileceğim bir işimin olmasıydı. Hatta bununla ilgili küçük bir hikayem bile var. Üniversitedeyken harçlığımı çıkartmak için cafe de çalışıyordum. Gündüz mesai saatlerinde, bilgisayarını açıp kahvesini yudumlarken çalışan müşterilerim vardı. Birine dayanamayıp ne iş yaptığını sormuştum. O da e-ticaret işinde olduğunu ve bilgisayar üzerinden tüm işlerini halledebildiği için ofiste saatlerce durmasına gerek olmadığını anlatmıştı. O zamanlar bana ütopik gelen bu düzeni şu an yaşayabildiğim için kendimi şanslı hissediyorum. Bana sağladığı avantajların dezavantajlarından daha fazla olduğunu düşünüyorum… Ucu ucuna yaşanılan bir hayatta kim tam anlamıyla mutlu olabilir ki? Türkiye’de yaşayan çoğu kişiye göre şanslı olduğumu biliyorum. Sadece, kötünün iyisi olmak istediğim hayatı yaşamamı sağlamıyor. Senelerce dirsek çürütmenin, en iyi okullardan birine dereceyle girmenin karşılığını alamıyorum diyebilirim. Ama hala umutluyum. Sürekli olduğum durumu, yaşadığım ülkenin geldiği hali ve çevremdeki insanların mutsuzluklarını düşünerek kendimi mutsuzluk kısır döngüsüne sokmak istemiyorum. Zor olsa da çıkış yolu bulanabilir diye düşünenlerdenim. Stresimi hobilerimle atmaya ve odağımı bana iyi gelen şeylere yönlendirmeye çalışıyorum. Daha çok anda kalmaya çalışıp bir daha bu hayatı yaşayamayacağımı, her saniyemin biricik olduğunu kendime hatırlatıyorum…
Lerna Babikyan
Şeylerin hareketini takip eder, içindeki hareketi gözlemler... Okyanusun suları ile birlikte salınma niyetindedir, bu arayüzü yaymak onun için yapmak ve yaşatmaktan geçer...Kolektif bir dansa katılan bağımsız ve birbirine yeryüzü ile bağlı bedenlerdir önerisi, anlatmak ve paylaşmaktır yaşam mottosu, anlatımın dili hareket ve devinim. Kendini antik bir geleneğin analog bir devamı olarak görür... Yazar olabildiğince... Kabul etmiştir her şey ve herkes tarafından anlaşılamayacağını, belki bu hayatta bazıları ile hiç buluşamayacağını... Bazen sayfaları dinler sessizce bazen çimenlerin hareketine bırakır kendini, aralarında usulca büyüyen bir çiçek olmak, zamanı geldiğinde yeniden ve yeniden açmak üzere...
Bahar Çolak
Medikal Egzersiz Antrenörü
Art Manager
Sabah kalkış, kahve içerek ayılma, sabah meditasyonu… Genelde egzersizle alakalı işlerim öğlene kadar ve akşam 6-9 arası yoğun oluyor. Bu aralıkta da çoğunlukla ev işleri, pazarlama, satış, iş geliştirme, sanat işleri, kişisel gelişimim… Genel olarak hayata karşı 90 – 10 kuralım var. Yüzde 90 mutluysam yüzde 10’un çok da büyük bir önemi yok… Aşk mı? İnsanların yaşama amacı, gen aktarımı ve genetik çeşitlilik soyun devamını sağlıyor. İki zıt gen birbirini gördüğü zaman birbirine çekiliyor ve üreme hormonları çalışmaya başlıyor, birçok insan da bunu aşk sanıyor. Bilimsel gerçekler. Bence her duygu gibi aşk da biraz fazla abartılıyor ve çok fazla anlamlar yükleniyor. Ben aşka da diğer duygulara da daha zen bir taraftan bakıyorum…
Barış Tok
Psikolog - Psikodramatist
Dans/Hareket Terapisti
Pandemi ile birlikte işim yüz yüze bir zorunluluk olmadıkça online yapılabilir hale geldi. İşimin yoğun olduğu günlerde kılık kıyafet olarak gerekli özeni göstermem gerekiyor ve hatta ayakkabımı da giyiyorum genellikle evden çıkmıyor olsam da… Hayatım düşündüğüm gibi mi emin değilim, şu ara tam bir geçiş sürecinde olduğum için belirsizlik hâkim durumda, hem heyecanlanıyorum hem de endişeleniyorum. Yirmi altı yıllık kamuda çalışma sürecimi emekli olarak noktalayacağım çünkü. Kendimi seviyorum fakat eleştirdiğim hatta kendime kızdığım zamanlar oluyor. Eleştirel bir sevgi bu. İşimi psikodrama ile dansla hareketle iç çe yapma seçimimi, kendimi bu alanda geliştirmiş ve geliştirmeye devam ediyor olma halimi önemsiyorum. Politik bir bakış içeriyor diye düşünüyorum. Kendimi ve dünyayı değiştirme hayalimi destekleyen bir bakış…
Feray
Pandemi nedeniyle eve kapanma sürecine en kolay adapte olanlardan biri belki de biz akademisyenlerdik. Özelikle sosyal bilimlerciler için ev zaten her zaman bir çalışma alanı olmuştur. Ancak ders vermek açısından öğrencilerle yüzyüze ders işlemenin yerini hiçbir şey tutamaz. O nedenle pandemi sonrası üniversiteye, sınıflara geri dönmek bana çok iyi geldi. Akademisyen olarak, o gün ders vermek için üniversiteye gitmeyeceksem, evde çalışmayı tercih ediyorum. Böylece yolda geçen zamandan tasarruf ederek, evde işime tam olarak konsantre olabiliyorum. Özellikle biz tarihçiler gibi zamanın derin kuyusuna inmeniz gerekiyorsa, olabildiğince az uyaranın olduğu bir yerde çalışmak daha elzem hale geliyor. Öte yandan, elbetteki diğer insanlar gibi bizlerin de hava alması gerekiyor. Ancak bir makale teslimi veya konferans sunumu öncesiyse bu molayı vermemiz bile güçleşebiliyor. Akademik çalışma hayatımı, herhangi bir öğrencilik hayatından daha yoğun buluyor, ve akademiyi hayatta birinci önceliğini bilime verebilecek insanların seçebileceği bir yol olarak görüyorum. Günün sonunda siz el yazmalarınızla başka bir çağı anlamayı çalışırken bundan memnuniyet duysanız bile, dışarıda akan zamana yetişmek hiç mümkün olmayabilir. Ve nefes almanız gereken zamanları da çok ekonomik yaşamak zorunda kalabilirsiniz.
Lerna Babikyan
Şeylerin hareketini takip eder, içindeki hareketi gözlemler... Okyanusun suları ile birlikte salınma niyetindedir, bu arayüzü yaymak onun için yapmak ve yaşatmaktan geçer...Kolektif bir dansa katılan bağımsız ve birbirine yeryüzü ile bağlı bedenlerdir önerisi, anlatmak ve paylaşmaktır yaşam mottosu, anlatımın dili hareket ve devinim. Kendini antik bir geleneğin analog bir devamı olarak görür... Yazar olabildiğince... Kabul etmiştir her şey ve herkes tarafından anlaşılamayacağını, belki bu hayatta bazıları ile hiç buluşamayacağını... Bazen sayfaları dinler sessizce bazen çimenlerin hareketine bırakır kendini, aralarında usulca büyüyen bir çiçek olmak, zamanı geldiğinde yeniden ve yeniden açmak üzere...
Siya
Sanat Yönetmeni
Geleceğe yönelik somut olarak belirtebileceğim bir beklentim yok. Türkiye koşullarında ortalama bir insanın yaşam standartlarında yaşamaya çalışıyorum… Temel ihtiyaçlarım dışında kültür, sanat gibi faaliyetlere zaman ayırmaya çalışsam da olması gerekenin altında. Sinema, konser gibi faaliyeleri de birçok platformun yaygınlaşması sayesinde ev ortamında gerçekleştiriyorum. Geleceğimi evde görüyorum… Kendimi seviyor muyum? Neden? Garip bir soru!
Ali Agtaş
Tunceli'de bir dağ köyünde hayata başladım. Daha toprağa yeni basmışken kendimi Adana’da buldum. Pazarda su, simit satmak, ayakkabı boyacılığı ilk mesleklerimdi. Usta babama yardım ederken inşaatçı oldum, lokantadayken kebapçı ustası… Ardından Kayseri’de başlayan üniversite yılları ve jet hızıyla Ankara Hacettepe’ye geçiş… Sonra özel sektör ve 2000 yılında İstanbul hayatına atılan adımlar. Erken emeklilikten yararlanıp emekli de oldum. Hem farklı giderlerim olduğundan hem de işimi sevdiğimden çalışmaya devam ediyorum. Bazen evde, bazen ofiste ve hatta yılın bazı haftalarında doğayla iç içe herhangi bir yerde kendime ofis oluşturuyorum. Yarın nerede olurum, nerede çalışırım şimdiden bir şey söyleyemiyorum. Her an her yerde olma güdüsüyle yine hayata devam ediyorum. Sinema, tiyatro içinde olmak istediğim, zaman zaman da olmak için fırsatları zorladığım sevdiğim alanlar. Bunun yanında Ninjutsu sanatının öğrencisi oldum; resim yapmak, koşmak da güncel tutmaya çalıştığım etkinliklerimden. Kendimi bildim bileli çalışıyorum. Çoğu insanın yaptığı gibi hayata alışmaya, ayakta kalmaya, yaşamaya ve onu anlamlandırmaya da çalışıyorum.
Lerna Babikyan
Şeylerin hareketini takip eder, içindeki hareketi gözlemler... Okyanusun suları ile birlikte salınma niyetindedir, bu arayüzü yaymak onun için yapmak ve yaşatmaktan geçer...Kolektif bir dansa katılan bağımsız ve birbirine yeryüzü ile bağlı bedenlerdir önerisi, anlatmak ve paylaşmaktır yaşam mottosu, anlatımın dili hareket ve devinim. Kendini antik bir geleneğin analog bir devamı olarak görür... Yazar olabildiğince... Kabul etmiştir her şey ve herkes tarafından anlaşılamayacağını, belki bu hayatta bazıları ile hiç buluşamayacağını... Bazen sayfaları dinler sessizce bazen çimenlerin hareketine bırakır kendini, aralarında usulca büyüyen bir çiçek olmak, zamanı geldiğinde yeniden ve yeniden açmak üzere...
Erden Gümüşçü
İlk başlarda pijama modunda bilgisayar başına geçerken bir süre sonra (eski ajans zamanlarımı düşününce, her gün ne giyeceğiz, şu ceketle şu ayakkabıyı mı uydursak modundan çıkmak iyi gelmedi de diyemeyeceğim) bir pantolon ve gömlek giymek, aynanın karşısına geçip elini yüzünü toparlamak gerekliliği doğuyor… Evde çalışmanın getirdiği tembellik dereceni yükseltebilecek hatta hayat kaliteni artırabilecek bir sürü bir sürü güzel şey de yok değil ama insan sıkılıyor, güzel güzel giyinip, toplantılara gitmek, sunumlar yapmak, insanlarla birlikte vakit geçirip sosyalleşmek, ofislerde öğlen birlikte yenilen yemekleri, sigara molasında edilen sohbetleri, birlikte çalışırken ofisteki arkadaşlarınla yaptığın geyikleri evet çok özlüyorsun... İnsan ofiste, dışarıda bir hayat yaşadığında farkında olmadan birçok şeyden küçük küçük besleniyor; yolda giderken gördüklerin, market rafları, restoran sunumları gibi. Mesleğim açısından evden çalışınca beni besleyebilecek tek şey internet kalıyor. Bunun kendi açımdan çok besleyici olmadığını düşünüyorum…
Abdül
İstanbul'a ilk geldiğim dönem keyifle kalabalığın arasına karıştığım İstiklal Caddesini, hatta şehirdeki tüm caddeleri giderek kaybettiğim bir süreci yaşadım. İstiklal Caddesi artık her gittiğimde gizliden gizliye geçmişi hatırlayıp gözyaşı döktüğüm bir yer olmuştu. Yirmi yılın sonunda artık bir robot gibi yaşamaya başlamıştım. Birçok insan gibi yurt dışına kaçmak konusu benim de gündemime geldi… Gitmek için çok fazla fırsatım olmasına rağmen kalmak için daha çok sebebim ve umutlarım olduğunu düşündüğüm için kalmayı ve mücadele etmeyi tercih ettim… Pandemiyle birlikte hayatımdaki en büyük değişikliklerden birisi gerçekleşmişti. Artık hem İstanbul'da yaşıyordum, hem de İstanbul'u dolu dolu yaşayabiliyordum. Sabah trafiğine girmeden, akşam eve dönüş çilesini çekmeden işimi yapıyordum. Plazaların yangın merdiveninde kahve sigara içerek sosyalleşme ihtiyacım kalmamıştı. Koşulları değiştirmeye zorlamaktansa mevcut koşullarda yaşamayı öğrendim. Bir orman gibi kardeşçesine yaşayamasam da bir ağaç gibi tek ve hür yaşayabiliyordum artık. Kim bilir, belki bir orman gibi kardeşçesine yaşamayı da öğreniriz?
Lerna Babikyan
Şeylerin hareketini takip eder, içindeki hareketi gözlemler... Okyanusun suları ile birlikte salınma niyetindedir, bu arayüzü yaymak onun için yapmak ve yaşatmaktan geçer...Kolektif bir dansa katılan bağımsız ve birbirine yeryüzü ile bağlı bedenlerdir önerisi, anlatmak ve paylaşmaktır yaşam mottosu, anlatımın dili hareket ve devinim. Kendini antik bir geleneğin analog bir devamı olarak görür... Yazar olabildiğince... Kabul etmiştir her şey ve herkes tarafından anlaşılamayacağını, belki bu hayatta bazıları ile hiç buluşamayacağını... Bazen sayfaları dinler sessizce bazen çimenlerin hareketine bırakır kendini, aralarında usulca büyüyen bir çiçek olmak, zamanı geldiğinde yeniden ve yeniden açmak üzere...
Özlem - Erdal Aktaş
Önce ayak tırnaklarımı kesemedim. Sonrası doğum sancısı, uykusuzluk, hiperlaktasyon, mastit, gaz çıkarma, ek gıda, attalar, emeklemeler… Pandemiyle birlikte evden çalışmamın böyle bir süreçle devam edeceğini hiç düşünmemiştim. Ama bunlara ve ağır geçen lohusalığa rağmen artık güneş daha güzel doğuyor. Yağmur daha güzel yağıyor. Kuşlar daha güzel ötüyor. Narcığımın bir gülüşüyle dünya daha güzel bir yer oluyor. Yaşamak güzel şey, çok güzel şey doğrusu.
Özlem
İşin aslı fantastik bir İskandinav filmlerine benziyordu en başında… Tekinsiz metrolar, boş sokaklar, haneyle sınırlı asgari insani temas… Öte yandan izole de olsa evde geçirilen zaman bir anlamda hızlı geçen bu ömre bir telafi niteliğindeydi… Sevdiklerinle ilişkilerin, izleyemediğin filmler, projeler… Pandemide bencilliği de tattım, özveriyi de… Kapitalizmin vahşiliğini pozitif çıkmama rağmen işe çağrılmamda bir kez daha kemiklerimde hissettim… Pandemide birçok insanın aksine, insanların nihayet eşitlendiğini, plastik mutluluk maskelerinin eridiğini izledim… Ben pandemide saf insan olma halini gördüm…
Erdal
Lerna Babikyan
Şeylerin hareketini takip eder, içindeki hareketi gözlemler... Okyanusun suları ile birlikte salınma niyetindedir, bu arayüzü yaymak onun için yapmak ve yaşatmaktan geçer...Kolektif bir dansa katılan bağımsız ve birbirine yeryüzü ile bağlı bedenlerdir önerisi, anlatmak ve paylaşmaktır yaşam mottosu, anlatımın dili hareket ve devinim. Kendini antik bir geleneğin analog bir devamı olarak görür... Yazar olabildiğince... Kabul etmiştir her şey ve herkes tarafından anlaşılamayacağını, belki bu hayatta bazıları ile hiç buluşamayacağını... Bazen sayfaları dinler sessizce bazen çimenlerin hareketine bırakır kendini, aralarında usulca büyüyen bir çiçek olmak, zamanı geldiğinde yeniden ve yeniden açmak üzere...
Alex
Sabah erkenden kalkıp köpeğim Zoe’yi gezdiriyorum, yaklaşık bir saat boyunca. Adadaki tepeye çıkarız, orada oynarız, dallarla kozalaklarla, deli gibi koşarız denize gireriz beraber. Evde kahvaltı yaptıktan sonra odamdaki kalın ahşap masaya geçip maillerime bakarım. Sonra çeviri yapmak için sahilde bir kahveye giderim, bazen Burgaz Cafe’de bazen Ergün Pastanesi’nde… Kışın sessiz, yazın gürültülü bir adada masalsı bir hayat sürüyorum. Ama çoğu zaman evhama kapılırım nedense. Yalnızlıktan değil daha çok gayesizlikten. Bir kaybolma duygusu. Artık öyle böyle büyük beklentilerim yok. Olsun mu, bilemedim... Zaman zaman özüme karşı yorumlarım çok acımasızca olabiliyor, kendimi zifiri karanlık yerlere çekebiliyorum. Galiba değişik tavırlara bürünerek ve çevremdeki insanlara fazla önem vererek bir şekilde görünmeye çabalıyorum, hep başka bir insan olmaya çalışıyorum. Vah vah yazık bana, salt kendim olmak istiyorum ama ben kimim ki. İşte bütün mesele bu, dedi o tatlı prens. Umarım öbür dünyada güzel güzel takılma şansım olacak şu deli dostlarımla.
Zeynep
Sosyal Medya Direktörü
İki binli yıllarla birlikte hayatın daha zor ve daha keyifsiz bir hale geldiği düşünülebilir. Yine de gördüklerimiz içinde güzellikler ve mutluluklar da yer alıyor. Pandemi… Evet kötü bir deneyimdi ve bize farklılıklarımızı gösterdi. Farklı bir yaşama da adapte olabileceğimizi gördük. Zincirleri kırmak, alışkanlıkları terk etmek, konfor alanından çıkmak, konuşmanın, paylaşmanın önemini hissetmek…
Candeğer Muradoğlu
Pandemi sonrası mutluluk kavramı benim için sıkça düşündüğüm bir mesele oldu. Bu soruya hiçbir zaman için net bir cevap bulamadım. Gelecek kaygısı ve belirsizlikler bununla ilgili düşüncelerimi etkiledi… Ancak bu deneyimler, yaşamın içindeki iniş çıkışları daha iyi anlamama ve kabullenmeme yardımcı oldu… Sabahları erken kalkıp haberleri kontrol ediyor, ardından günümü planlıyor ve farklı konularda çalışıyorum. Dünya hakkında farkındalık yaratmak ve insanlara farklı bakış açıları sunmak, benim için oldukça önemli… Sinema ve caz müziği, hayatımda büyük bir yer tutuyor. Özellikle caz müziğini sevme nedenlerim oldukça derin. Cazın özgünlüğü ve esnekliği, beni etkileyen özellikler arasında. Bu müzik türü, kendine has bir özgürlük ve doğaçlama hissiyatı taşır. Sanatçıların sahnedeki özgürlüğü, her performansı benzersiz ve anlık kılıyor.
Lerna Babikyan
Şeylerin hareketini takip eder, içindeki hareketi gözlemler... Okyanusun suları ile birlikte salınma niyetindedir, bu arayüzü yaymak onun için yapmak ve yaşatmaktan geçer...Kolektif bir dansa katılan bağımsız ve birbirine yeryüzü ile bağlı bedenlerdir önerisi, anlatmak ve paylaşmaktır yaşam mottosu, anlatımın dili hareket ve devinim. Kendini antik bir geleneğin analog bir devamı olarak görür... Yazar olabildiğince... Kabul etmiştir her şey ve herkes tarafından anlaşılamayacağını, belki bu hayatta bazıları ile hiç buluşamayacağını... Bazen sayfaları dinler sessizce bazen çimenlerin hareketine bırakır kendini, aralarında usulca büyüyen bir çiçek olmak, zamanı geldiğinde yeniden ve yeniden açmak üzere...
Lerna Babikyan
Şeylerin hareketini takip eder, içindeki hareketi gözlemler... Okyanusun suları ile birlikte salınma niyetindedir, bu arayüzü yaymak onun için yapmak ve yaşatmaktan geçer...Kolektif bir dansa katılan bağımsız ve birbirine yeryüzü ile bağlı bedenlerdir önerisi, anlatmak ve paylaşmaktır yaşam mottosu, anlatımın dili hareket ve devinim. Kendini antik bir geleneğin analog bir devamı olarak görür... Yazar olabildiğince... Kabul etmiştir her şey ve herkes tarafından anlaşılamayacağını, belki bu hayatta bazıları ile hiç buluşamayacağını... Bazen sayfaları dinler sessizce bazen çimenlerin hareketine bırakır kendini, aralarında usulca büyüyen bir çiçek olmak, zamanı geldiğinde yeniden ve yeniden açmak üzere...
Lerna Babikyan
Şeylerin hareketini takip eder, içindeki hareketi gözlemler... Okyanusun suları ile birlikte salınma niyetindedir, bu arayüzü yaymak onun için yapmak ve yaşatmaktan geçer...Kolektif bir dansa katılan bağımsız ve birbirine yeryüzü ile bağlı bedenlerdir önerisi, anlatmak ve paylaşmaktır yaşam mottosu, anlatımın dili hareket ve devinim. Kendini antik bir geleneğin analog bir devamı olarak görür... Yazar olabildiğince... Kabul etmiştir her şey ve herkes tarafından anlaşılamayacağını, belki bu hayatta bazıları ile hiç buluşamayacağını... Bazen sayfaları dinler sessizce bazen çimenlerin hareketine bırakır kendini, aralarında usulca büyüyen bir çiçek olmak, zamanı geldiğinde yeniden ve yeniden açmak üzere...
Lerna Babikyan
Şeylerin hareketini takip eder, içindeki hareketi gözlemler... Okyanusun suları ile birlikte salınma niyetindedir, bu arayüzü yaymak onun için yapmak ve yaşatmaktan geçer...Kolektif bir dansa katılan bağımsız ve birbirine yeryüzü ile bağlı bedenlerdir önerisi, anlatmak ve paylaşmaktır yaşam mottosu, anlatımın dili hareket ve devinim. Kendini antik bir geleneğin analog bir devamı olarak görür... Yazar olabildiğince... Kabul etmiştir her şey ve herkes tarafından anlaşılamayacağını, belki bu hayatta bazıları ile hiç buluşamayacağını... Bazen sayfaları dinler sessizce bazen çimenlerin hareketine bırakır kendini, aralarında usulca büyüyen bir çiçek olmak, zamanı geldiğinde yeniden ve yeniden açmak üzere...